Karadeniz ile Marmara Denizi arasında bir doğal koridor görevi gören İstanbul
Boğazı birbirinden farklı iki ekosistem arasında yer alır ve zengin bir
biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Atlas Okyanusu'ndan gelen göçücü pelajik balıkların Boğaz'dan geçerek
Karadeniz'e yaptığı göçler balıkçılar arasında anavaşya olarak adlandırılır.
Kışa yakın, havalar soğumaya başlayınca bu balıklar yine Boğaz'dan geçerek
Marmara'ya ve oradan da Akdeniz ile Atlas Okyanusu'na geri dönüş yaparlar.
Balıkların Boğazlar üzerinden Karadeniz sularından ayrılması olayına da
katavaşya denir.
Son
yıllarda Boğaz suyunda artan kirlilikle bağlantılı olarak Boğaz ekosisteminde
görülen balık çeşitleri büyük ölçüde yok olmuştur. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi'nin hazırladığı raporlara göre 70'li yılların sonlarında
İstanbul Boğazı'nda yaşayan balık türü 60 iken, İstanbul Boğazı'nda yaşanan
çevresel bozulma nedeniyle bu sayı günümüzde 20'ye kadar
düşmüştür. İstanbul Boğazı'nda canlı çeşitliliği bakımından tehlike
altında olan ve korunması gereken toplam 33 deniz bitkisi ve hayvanı
bulunmaktadır. İstanbul şehri, köklü bir kültür ve geçmişin yanı sıra;
sahip olduğu doğal alanlar da hesaba katılarak UNESCO'nun 1972 tarihli Dünya
Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşmesi ile Akdeniz'de ortak öneme sahip 100 tarihî sit
alanından biri seçilmiştir.
İstanbul'un
bitki örtüsü özellikle Boğaz ve Karadeniz kıyılarında yoğunlaşmış olup
Boğaziçi biteyinde görülen bitkiler Akdeniz ve Karadeniz iklimleri
arasında bir geçiş özelliği göstermektedir. İç kesimlerde yoğun ormanlarla
karşılaşılırken, kıyıya ve yerleşim yerlerine yakın noktalarda bozulmuş orman
ve psödomaki oluşumları görülür. Boğaziçi'nde en yaygın
ağaç türleri kestane, meşe, karaağaç,ıhlamur, akasya ve dişbudak olup; defne, sakızağacı ve köpekelması gibi türler de çevredeki maki-ağaççık türleridir.
İstanbul
Boğazı dönemsel olarak denizanası akınına uğrar. Boğaz'ın tüm yüzeyini kaplayan
ve genelde koylarda biriken denizanaları balıkçılar için sıkıntı yaratır.
Boğaziçi'nde eskiye oranla büyük artış gösteren denizanası popülâsyonunun
nedeni olarak Boğaz'a karışan evsel ve endüstriyel atıklar gösterilmektedir.
Boğaz'da
nadiren rastlanan ve hem İstanbulluların, hem de iç basının büyük ilgi
gösterdiği yunuslar ise yalnızca temiz sularda görülebilmeleri
bakımından sevinç yaratmaktadır. Eski dönemlerde Boğaz'da görülen
yunuslar afalına ve mutur denen türlerdi. Bu hayvanlar lüfer sürülerinin
peşinden Boğaz'a girer ve avlanırken balık sürülerini kıyılara sürdüğü için
balıkçılar tarafından "mübarek hayvan" olarak adlandırılır,
uğurlu sayılırdı. Zaman zaman ise ağlara takılan yunuslar balık ağlarını
parçalar ve yakalanan balıkların kaçmasına neden olurdu. Boğaz'da görülen
yunusların sayısı 1950'lerden itibaren Karadeniz'de zıpkınla avlanma ve su
kirliliği nedeniyle azaldı.
Geçmişte
İstanbul direyinde daha sık karşılaşılan yunuslar dışında, Boğaz sularında
görülen bir başka deniz memelisi de foklardı. 1960'lara dek Türkiye'nin tüm kıyılarında yaşayan
fok türü, Akdeniz
fokuydu. Foklar İstanbul'da en yaygın olarak Adalar ve Tuzla kıyılarında ürer, kışın ise daha geniş alanlara
yayılırlardı. İstanbul Boğazı'na da giren foklar, Boğaz'ın işlek olmayan
koylarında ve hatta yalıların boşalan kayıkhanelerinde barınırlardı. Foklar en çok levrekle beslenirdi. Henüz yavruyken yakalanan kimi foklar
eğitilerek Eminönü ve Galata' daki eğlence merkezlerinde düzenlenen gösterilerde
kullanılırdı. Foklar da, yunuslar gibi kirlilik ve yavruladıkları alanların
kentleşmesi gibi nedenlerde Boğaziçi direyinden silindiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder